Prof. Dr. Yelken: Yoğun bakımdaki hastaların çoğu aşısız olanlar

prof-dr-yelken-yogun-bakimdaki-hastalarin-cogu-asisiz-olanlar-6t7xsGnK.jpg

Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Sağlık, Uygulama ve Araştırma Hastanesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birgül Yelken, salgın sürecinde yoğun bakım ünitelerinde yaşananlara ilişkin bilgilendirmede bulundu. Prof. Dr. Yelken, “Şu anda bizim yatırdığımız hastaların çok büyük bir kısmı aşısız ya da eksik aşılı olanlar” dedi.

ESOGÜ Tıp Fakültesi Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Birgül Yelken, salgın döneminde yoğun bakım ünitelerinde yaşananlara ilişkin bilgilendirmede bulunarak kendilerine sıklıkla sorulan soruları yanıtladı.

“MİLYONLARCA İNSAN KAYBEDİLDİ”

Halen her gün tüm dünyada milyonlarca yeni olgunun görüldüğünü, Aralık 2019’dan günümüze milyonlarca insanın kaybedildiğini hatırlatan Prof. Dr. Yelken, kesin bir tedavi yönteminin geliştirilemediğini; virüsün her yeni varyantının yeni bulgular oluşturduğunu söyledi. Prof. Dr. Yelken, “Şu anda bizim yatırdığımız hastaların çok büyük bir kısmı aşısız ya da eksik aşılı olanlar. İçerde 7 gün 24 saat çalışan yoğun bakım ekibi ve sağlık personeli ekibi var ve hem fiziksel hem de psikolojik olarak ciddi anlamda yorgun durumdalar. Toplum olarak kişilerin sağlık çalışanlarına ve tabii ki yoğun bakım çalışanlarına yapacağı en önemli destek aşılarını tamamlamak ve önlemlere eksiksiz uymaktır. Çünkü şu anda bu hastalıkla ilgili söyleyebileceğimiz tek bir gerçek var. Bu da önlem! Hayat çok güzel yaşamak için bunu kıymetini bilmek lazım” dedi.

“YOĞUN BAKIMLAR, YOĞUN TALEBE CEVAP VERECEK ŞEKİLDE ORGANİZE EDİLDİ”

Salgının seyrinin kişilerin bağışıklık yanıtlarına göre değişiklik gösterdiğini belirten Prof. Dr. Yelken, yoğun bakımda takip edilen salgın hastalarının büyük oranda ağır pnömoni ve akut solunum sıkıntısı sendromu, sepsis, daha az sıklıkla miyokardit, aritmi, kardiyojenik şok ve akut böbrek hasarı bulguları gösterdiğini belirtti. Klinik olarak pnömoni bulguları başladıktan genellikle 7-10 gün sonra hipoksinin (oksijen yetmezliği) geliştiği hastaların yoğun bakım ünitesine alındığını; özellikle salgının yükseliş gösterdiği dönemlerde yoğun bakım kabulünde ciddi sorunların yaşanmış olduğunu, yoğun bakım ünitelerinin yoğun talebe cevap verecek şekilde organize edildiğini hatırlattı.

“TÜM UĞRAŞLARA RAĞMEN PEK ÇOK HASTAMIZI NE YAZIK Kİ KAYBETTİK”

Yoğun bakım ünitelerinde hastaların organ hasarlarının ilerlememesinin, bağışıklık sistemi düzenleyici ilaçlarla bağışıklık yanıtlarının harekete geçirilmesinin amaçlandığını söyleyen Prof. Dr. Yelken şöyle konuştu:

“Yoğun bakımlar ziyarete kapalı alanlar olduğu için içeride yapılanlar merakla takip edildi. Hastalar ağır solunum sıkıntısı ile geldiği için genelde ve öncelikle ilk yaptığımız şey hastaların solunum sıkıntılarını, oksijen ihtiyaçlarını gidermek oldu. Bunun için de önce basit nazal kanül yüz maskeleriyle hastalarımıza oksijen vermeye çalıştık. Bunların yetmediği hastalarda solunum cihazlarından destek alarak yüz maskeleri ya da yarım maskelerle hastalarımızın oksijen seviyelerini düzenlemeye çalıştık ki organlara dokulara oksijen gönderebilelim, daha büyük hasarlar oluşmasın. Bunun da yetmediği hastalar oldu. İşte o hastaları entübe ettik ve solunum cihazına bağlayarak tamamen makina tarafından desteklenen bir solunum sağlamaya çalıştık. Bu dönemde hastalarımızı solunum desteğiyle zaman zaman yüzüstü de yatırdık. Kapalı kalan akciğer alanlarını açarak daha hızlı oksijen göndermek ve hastanın solunum sıkıntısını daha hızlı düzeltmek amacıyla. Bu yöntemden büyük oranda yarar sağlarken bunun da yetmediği hastalarımız oldu maalesef. Hastanın kanını dışarıya alıp oksijenatörden geçirip oksijenlenip hastaya geri verilen ECMO yöntemini denedik. Tüm bunlara rağmen pek çok hastamızı ne yazık ki kaybettik.”