Camide cemaate seslendiği konuşmasında Sezen Aksu’nun sözlerini hedef alarak “O dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir” diyen Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’a tepkiler çığ gibi büyüdü.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, dün Büyük Çamlıca Camisi’nde cuma namazını kılmasının ardından cemaate seslenerek isim vermeden Sezen Aksu’yu hedef almıştı…
Sezen Aksu’nun beş yıl önce çıkan ‘Şahane Bir Şey Yaşamak’ şarkısında geçen “Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e…” sözleri nedeniyle başlayan tartışmaya dahil olan Erdoğan, mihrapta yaptığı konuşmada “Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yeri geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir” dedi.
Erdoğan’ın camide yaptığı açıklamalara gerek sanatçılardan gerekse siyasetçilerden gelen tepkiler çığ gibi büyüdü.
İşte o tepkilerden bazıları:
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu:
* Sayın Cumhurbaşkanının her türlü gerilimden uzak tutulması gereken cami mihrabından “dil kopartmak” ifadesini kullanması dini değerlere saygıyı güçlendirmez, zayıflatır.
*Kur’an sureleri ile dalga geçenleri büyükelçi atayıp, Şeytan Ayetleri’ni basmaya kalkanlarla siyasi ortaklık yapıp sonra da dini hassasiyet üzerinden siyaset yapmak da dinin kişisel çıkarlara alet edilmesinden başka bir şey değildir.
*Herkesin birbirinin inanç ve düşüncesine saygı göstermesi toplumsal barışın teminatıdır.
*Sayın Sezen Aksu’nun bu bağlamda yapacağı bir açıklamanın toplumsal vicdanı rahatlatacağına ve istismarları engelleyeceğine inanıyorum.”
CHP Ankara Milletvekili Murat Emir:
* Bir gün önce Sezen Aksu ‘yu dilini koparmakla tehdit ettiler, bu sabah Sedef Kabas ‘ı ifade için gözaltına aldılar. Faşizm böyledir; içindeki korku büyüdükçe baskıyı artırır, ama nafile!”
Şair ve yazar Ahmet Ümit:
* Her gün zam, yokluklar artıyor, kuyruklar uzuyor, yoksulluk büyüyor, insanlar çaresiz.
*Bu yaşamsal sorunları çözmekle görevli olanlar ise Sezen Aksu’nun dilini kopartmaktan söz ediyor, Sedef Kabaş’ı gözaltına alıyor. Çaresizlik mi, çılgınlık mı, korku mu? Ama çözüm olmadığı kesin.”
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Malatya Milletvekili Veli Ağbaba:
* Dilini koparmak göreviymiş. Hedef gösterme, halkı kin ve düşmanlığa tahrik, tehdit… ne ararsan var.
*Anlaşılan Taliban sevdası nüksetmiş, cami avlusunda önüne gelene saydırıyor. Hiçbir sanatçımızı size yedirmeyiz. Bunlar son çırpınışlarınız; bu nefret sizi bitirecek.“
Usta oyuncu Genco Erkal:
* Bu dil koparma cezası hangi anayasada yer alıyor, biri bunu bize açıklasa. Herhalde cilalı taş devrinden kalma bir ceza bu.
*Bir cumhurbaşkanının ağzına hiç yakışmadı diyeceğim ama, biz o ağızdan neler duyduk. Alışık olmamız lazım. “
CHP İstanbul Milletvekili Gökhan Zeybek:
* Dün Sezen Aksu‘yu dilini koparmakla tehdit edenler, bugün Sedef Kabas‘ı bir atasözünü gerekçe göstererek gözaltına aldırdılar! Yargının silah olarak kullanılarak, “CB’na hakaret” adı altında ifade özgürlüğünün yok edilmeye çalışıldığı bu köhnemiş sistem ömrünün sonuna gelmiştir!
Lefke Avrupa Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Şengül Hablemitoğlu:
* Dil koparma tehdidini, hele de aman yazılmasın denmişken, es geçemeyiz. Yapılan şey, mağduriyetten iktidar yaratanların hepimizi tehdit etmesi demektir.
*Üstelik camiden bu tehdidi savurmak başka bir seviyeye geçiştir. Bu saatten sonra kimsenin can güvenliği kalmamıştır… “
Eski Devlet ve Kültür Bakanı, 26. Dönem CHP Mersin Milletvekili Fikri Sağlar:
– Dilimiz koparılsa da gözümüz dağlansa da başımız vurulsa da korkmuyoruz, eğilmiyoruz, vazgeçmiyoruz! Çünkü biz Kuvay-ı Milliye’nin neferi devrimcileriz. Yaşasın laik, demokratik Cumhuriyet ve Mustafa Kemal’in aydınlık devrimleri!”
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ: TÜRKİYE BİR ORTA ÇAĞ DİN DEVLET DEĞİLDİR
Konuyla ilgili Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) de “Türkiye Cumhuriyeti bir orta çağ din devleti değil, laik bir hukuk devletidir” başlığıyla açıklama yaptı. ADD’nin açıklaması şu şekilde:
“2. Maddesinde, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, ATATÜRK MİLLİYETÇİLİĞİNE BAĞLI, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir HUKUK DEVLETİDİR.” diyen Anayasamız, Cumhurbaşkanı’nın görevini de, “Cumhurbaşkanı, Devlet başkanı sıfatıyla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder.” diye belirliyor.(Madde 104)
Yine anayasamızın 6. Maddesine göre, hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir DEVLET YETKİSİ kullanamaz.
Öte yandan; ülkemizin de imzalamış olduğu ve Anayasamızın da üstünde saydığı Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 10. Maddesi, taraf devletlerin temel insan hak ve özgürlüklerine koşulsuz saygı göstermek, demokratik devletin temelini oluşturan bu vazgeçilemez, dokunulamaz, devredilemez hakları korumak zorunda olduklarını, Devletin hiçbir organının bu haklara dokunamayacağını hükme bağlamaktadır.
Anayasaların, yasama, yürütme, yargı başta olmak üzere herkesi bağladığı da, bilinen bir evrensel kuraldır. Hukuk Devletleri; anayasa ve yasalarla yönetilir.
Hukuk Devletlerinde -sıfatı ve görevi ne olursa olsun- hiç kimse; kendini anayasa ve yasaların üstünde göremez, kafasına göre kural koyamaz, hüküm oluşturamaz, ceza kesemez.
TÜRK MİLLETİ; 1. Dünya Savaşı sonunda, tarihin ilk antiemperyalist ulusal bağımsızlık savaşını GAZİ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK önderliğinde zafere ulaştırarak kurduğu TÜRKİYE CUMHURİYETİ ile, egemenliğini kazanmak, kadını ve erkeğiyle eşit ve özgür yurttaş olmak ve HUKUK DEVLETİ güvencesine kavuşmak için çok acılar çekmiş, çok bedel ödemiş, çok kan dökmüş, çok can vermiştir.
Kayıtsız şartsız Millete ait olan egemenliği, anayasanın koyduğu esaslara göre MİLLET ADINA kullanan -Cumhurbaşkanlığı dahil- YETKİLİ ORGANLARIN hiçbiri, milletin bir kısmını hukuk dışı ifadelerle tehdit etmemeli, aşağılamamalı, ötekileştirmemeli, hedef göstermemelidir.
Aksini düşünmek; Hukuk Devletini tanımamak, kaynağını Anayasadan almayan Devlet yetkisi kullanılmasını meşru görmek olur.
Dil kopartmak, elleri çapraz kesmek, insan yakmak, kelle vurmak, adam doğramak gibi çağ dışı cezalar; ilk çağ aşiret devletlerinde, Kazıklı Voyvoda Romanya’sında, orta çağ engizisyon Avrupa’sında, Robespierre Fransa’sında ve günümüz Taliban Afganistan’ı veya IŞİD, PKK gibi terör yapılanmaları ya da Prens Selman Suudi Arabistan’ı yöneticilerince konuşulabilir, hatta uygulanabilir de, ama Laik bir Hukuk Devletinde asla söze konu edilemez, edilmemelidir.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın, bir süredir, mecliste, meydanlarda ve nihayet bir camide milletin bir kısmına yönelik tehditkâr ifadeler kullanması, Anayasanın Devlet Başkanı sıfatıyla kendisine verdiği görevle bağdaşmamaktadır.
ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ; bir kez daha, Devletimizin tüm yetkililerini Anayasa ve yasalara uymaya, Milli Birliğimizi korumaya, Cumhurbaşkanlığı makamının ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin saygınlığını yüceltecek davranışlar içinde olmaya davet etmeyi görevi saymaktadır.