09 Mayıs 2025 Cuma

Kazbegi'de Diz Çökenler: Barış İnsanların Elinde Mi? Şok Detaylar!

Gürcistan'ın Kazbegi bölgesinde yaşanan bir olay ve Kars'ta yaşanan benzer bir durum, barışın aslında devletlerin değil, insanların elinde olduğunu çarpıcı bir şekilde gözler önüne seriyor. Modern hukuk sistemlerinin ötesinde, derin toplumsal dinamikleri barındıran bu olaylar, sorumluluk duygusundan kaçmanın Türkiye'de barışı neden geciktirdiğini anlamamıza yardımcı oluyor. Bu yazıda, bu iki olayın bize neler anlattığını ve barışın inşasında toplumsal sorumluluğun ne kadar önemli olduğunu inceleyeceğiz.

Kazbegi'de Affın Sessiz Çığlığı

Gürcistan'ın kuzeydoğusundaki Stepanzmind'de (Kazbegi) yaşanan bir olay, Paskalya şenlikleri sırasında meydana gelen bir kavga ile başladı. Komşular arasındaki anlaşmazlık, birinin bıçaklanması ve ardından ölümüyle sonuçlandı. Ancak olayın ardından yaşananlar, modern hukuk sistemlerinin çok ötesinde bir anlam taşıyordu. Cinayeti işleyen kişinin ailesi, onlarca kişi çamurlu bir caddede diz çökmüş, sessizce af dilemek için bekliyordu. Bu anlamlı ritüel, kan davalarını engelleyen ve toplumsal barışa katkı sağlayan değerli bir geleneğe dayanıyordu.

Bu diz çökme eylemi sadece bir özür değil, aynı zamanda bir sorumluluk ifadesiydi. Birinin ölümü karşısında "Ben yapmadım, ilgim yok" demek yerine, "Bu toplumun bir parçasıyım ve bu kayıp benim de kaybımdır" anlamına geliyordu. Kafkaslara ait bir deyiş olan "Birinin canı yandığında, dağ bile diz çöker" sözü, bu sorumluluk ve dahil olma duygusunu en iyi şekilde ifade ediyor.

Kars'ta Gözyaşlarıyla Veda

Kağızman'da yaşanan ölümlü bir kavga da benzer bir tabloyu ortaya koydu. Cinayet şüphelisinin akraba ve kuzenlerinden oluşan 25 kişilik aile, köyü terk etmek zorunda kaldı. Köyde kalanlar ile köyden gidecek olanların karşılıklı ağlaması, olayın vahametini ve toplumsal dayanışmanın önemini gözler önüne seriyordu. Her iki olayda da, birinin ölümünden herkes sorumluluk hissediyor ve bir cinayet sadece bireyler arasındaki bir hesaplaşma olarak görülmüyordu. Bir ölüm, topluluğun dokusunda açılan devasa bir boşluk olarak algılanıyor ve bu boşluğu sadece hukuk ile doldurmak mümkün olmuyordu.

Bu örnekler, suçun bireysel değil, kolektif bir bağlam olarak algılandığını gösteriyor. "Suç sadece işleyeni etkilemez, herkesi etkiler" gerçeği bir kez daha hatırlatılıyor. Bu olaylar, toplumsallığın inşası ve yeniden kurulması için önemli bir adım olarak değerlendirilebilir.

Barışın Toplumsal Örüntüsü

Bugünün dünyasında, bireylerin kendi dünyalarıyla sınırlı kalması ve kimsenin sorumluluk almak istememesi teşvik ediliyor. Ancak barış ve çözüm süreçleri, "evet benim de kaybım" denildiği anda başlıyor. Barış, siyasetten önce toplumsal bir örüntüdür ve etik bir yükümlülüktür. Sadece siyasi anlaşmalar ve görüşmelerle sağlanamaz. Kazbegi ve Kağızman'da yaşananlar, toplumu koruma ve bir arada tutma refleksini gösteriyor. Bu olaylar, toplumsallığı kuran ve yeniden inşa eden örnekler olarak karşımıza çıkıyor.

Toplumsallık, barışın en kritik aşamasıdır. Barış, devletleri değil, toplumu büyütür; yasayı değil, vicdanı öne çıkartır; kaçmayı değil, sorumluluğu gösterir. Hakikate yaslanırsak, barışın devletin değil, insanların elinde olduğunu anlarız. Türkiye'de barışı erteleyen şeylerden biri de bu sorumluluk duygusundan kaçmadır. İnsanın yeniden insana bağlandığı bir yerde barış daha kolaydır. Kazbegi'de diz çöken aile veya Kars'ta ayrılırken ağlaşan köylüler, birbirine dokunmanın ve bir şeyi tesis etmenin derdindeler.

Sonuç olarak, barış "biz"in yeniden tanımlandığı bir toplumsallık hali ile mümkündür. Bu çağrı, devletin hukuk aygıtları ve sistemini aşan, insanı insana bağlayan bir etik zemine dayanıyor. Sorumluluk, kolektif görme ve etik bir yerden okunmadığı takdirde eksik kalır. Unutmamak gerekir ki, "af/fetmek ve hafıza kaybı" aynı kelime köküne sahiptir. Gerçek barış, unutmaya ve intikama yaslanarak değil; hatırlayarak, yüzleşerek ve buna rağmen affı mümkün kılarak inşa edilir. Barış ve nasıl barışıldığının konusu, Kazbegi'deki o diz çöküş kadar derin, Kars'taki o gözyaşları kadar sahici ve bu nedenle üzerine titrenmesi gereken ince bir çizgidir.

İlgili Haberler